
- Halk,sabah akşam cazip görünsün diye ayakkabılarını boyar ve her şeye bakmaktan gözlerini cilalar.Bakmadan giden kalmadı.
Oysa : Kör gitmek güzeldir dememiş miydi Muhittin Arabbi ?
Onlar,kadın olunca sokağa dökülüp cinsel obje olurlar.
Gerçekten kadın olanların ise en son hatırladıkları şey kadınlıklarıdır.İşte " Münafıklar Müslüman'dan daha müslüman görünme " gayretiyle yaşarlar ama tehlikeyle karşılaştıklarında normalleşip sivri taraflarını,abartılarını törpüleyerek toplaşırlar...
Bu dünyada bir kasetle makamınız gidiyor,öbür dünyada 32 kısım tekmili birden uzun metrajlı filmlerimizle halimiz nice olacak?
Sabah,akşam para,güç,iktidar istiyorsunuz.Bunun için dua ediyorsunuz ama namaz kılmıyorsunuz.
Oysa namaz bizler dua edebilelim,dua yüzümüz olsun diye var.
Beş vakit koymadan milyar kazanmak istiyorsunuz..
Ahir zaman kontenjanından dolayı geleni baş köşeye oturtuyorlar diye herkesin konuşup yazması şart mı ?
Cami yaptırıp hiç namaz kılmamış adamlar gördüm,ben bu gözleri nasıl cennete götüreyim,bu gözlere nasıl güvenip zahire bakayın artık?
Dilimiz,uçkurumuzun tercümanı oldu.Gerektiğinde dokuz dili bülbül gibi konuşuyor.
Hz.Mevlana,ipini Kabe'ye bağladığı için semah yaparken zikretmiş oldu,şimdi ipini dünyaya bağlayıp semah yapanların nereye döndüklerini iyi biliyoruz...
O,özgürdür,isterse parmaklarıyla burnunu bile karıştırabilir.Müslüman,izlendiğini bilir,otokontrolünü bırakmaz,yalnız kalmaz,günahtar korkar,yazıcı meleklerin ağırlığını taşır omuzlarında..
Hatadan,günahtan,haramdan kaçışındaki temel,ilahi bir kadro tarafından izlenme korkusudur.
" Buyrun sizi dinliyorum " diye binlerce yıllık bir ezber var.Size bu tarz konuşarak vakti olmadığını ima etmeye çalışan bir adamla nasıl iş yapmayı düşünebilirsiniz?
Bana vakit ayırmayan ama iş yapan adamın niyeti çok iyi olabilir mi? Hayır!
Yeryüzünde insandan başka biriktiren canlı yoktur.Sadece köpekler bazen kemik saklar.Zaten onu da sakladıktan sonra unuturmuş.On Emir'in biri " Biriktirmeyeceksin " dir ve islam dininde de sık sık tekrarlanır.
Biriktirmek;kendimizi garantiye almak,yarını düşünmek senin rızkını verip dünyaya salan yaratıcıya güvensizliktir.
Karınca olup övünmeyecek,cırcırböceğiyken ümidi kesmeyeceksin.Biz kadroya inanırız.Yeryüzündeki her kişiliğin görevi vardır.
Puştları,pezevenkleri,ahlakısız hırsızları Tanrı koruyor değil.Biz kendimizi onlardan koruyarak sınav vermiş oluyoruz
Oduncu : " Sana aslanın kendisini göstereyim " demiş.
Avcı da oracıkta bayılmış.Ayılınca ilk sözleri şöyle olmuş :
-Dostum,sana aslanın kendisini soran oldu mu?Ben onun izini arıyorum.
( Bu arada size bu hikayeyi neden anlattım onu da bilmiyorum )
Allah'ın yarattığı iki takım sonsuza kadar maç yapacak..
Bize düşen sağlam bir duruşla defans yapmak..
Ahir zamanda kötülerin topunu taca çıkarmak kafi,beraberlik de yeter kardeşim.Strateji bu! Katılan katılır,katılmayan katılmaz...
Ama bir terbiyesizlik edip iki cümle de ben kuracak olsam,derim ki :
Dilin kökü Sırat'tadır,cennetin kapısının açılmasını istiyorsanız ağzınızı hayra açacaksınız...
Dilinizi tuttuğunuz vakit zaten el ve bel işlevsiz kalıyor.Dilimizi tutmak bize yetecektir.
Gerisi Allah'ın rahmetine kalmış..
Bir insanın çok kısa sürede ikna olması için ya onu tehdit eder,ya parayla satın alır ya da ona yalakalık yaparsınız.
Benim başka bir felsefeye aklım ermez.Bildiğim budur ve bana yeter!
Dinen sadece sadakanın ömür uzattığını biliyorum,hepsi o kadar!
Şimdi uzun yaşamak adına da olsa bol sadaka dağıtmayı alışkanlık haline getiririz,bu imansız çağda o da yeter!
İnsanoğlu her ne kadar kötüyse de yaratılış olarak Allah'tan bir parça taşıdığı için ondan umut kesilemiyor...
İsterseniz dışarıdan bir ateist olarak düşünün: Cennet fikri taşıyanlarda , " hırsızlık,öldürme,kandırma,aldatma,saldırganlık,biriktirme,hırs,kin,dedikodu " olmayacaktır.
Ne oluyor o zaman?Dünya Cennete dönüşüyor...
Bir ateist olarak cenneti öbür dünyada göremeyeceğiniz için dünyadayken fasonunu görebilmenin kime ne zararı var ?
Asıl meziyet başarısızlığa düşüldüğünde " Sabır " gösterebilmektir.
Onlar,bizim " Her şey olacağına varır..." şeklindeki sakinleştirici mübarek cümlelerimizle dalga geçerken kapitalizmin uşaklığını yapıyorlar..
Allah'ın bir meleği var ve bize hergün şunları haykırıyor :" Ölüm için doğdun,yokluk için biriktir,yıkım için inşa et! " öyleyse neyi deneyeceğiz,ahiretin jönü olacağımıza niçin başarının figüranlığını yapalım?
Bu film bitecek,seyirci dağılacak,salon boşalacak,afişler sökülecek...
Her üniforma bir hatırlatmadır.Bizler,kafamızdan sarığı çıkardığımız gün ölümü unuttuk.Bildiğiniz gibi sarık,bize kefen olmaya yetecek büyüklükteki bezden yapılırdı.
Müslümanın tek varlığı olan sarığı,öldüğü yerde ona kefen yapılırdı,yani kabrimizi başımızda taşıyorduk!
Hastalık ve hapis,ruhumuzun üniversitleleri,maneviyatımızın mabetleri oldular...
Tecrübe;insanın eşya,nesne ve varlıklara dokunarak,onları hayatına katıp çıkarımlar yapmasıdır.
Binlerce yıldır dokunarak uğruna ruhumuzu kirlettiğimiz varlıkların kalıcı olmadığını gördüğümüz halde,maddede direniyor olmamız,insanlığın akıl ve tecrübe açısından iki adım ilerleyemediğini göstermiyor mu ?
Sabır gösterip razı olmak " katlanmak " demek değildir.Kibar sessizlik kılıfında gösterilen katlanma ahlaksızcadır,bu yüzden muhabbet şartı önemlidir.
Kalbin rızıkla meşgul olup hırslanması nefsimizi kamçılar,bizi paniğe sürükler,ateşe atar.Çok şey istediğimizde Allah'ın kulu olduğumuzu unutarak fazla sayıda insana boyun eğeriz.
Eğer müminin yüksekliği yalnız Allah'a sığınıp başkalarına avuç açmamasıyla sınanıyorsa bu hatamızı hangi gerekçelerle affettireceğiz?
Bize bu boynu dünyada dik gezelim diye değil,O'nun takdirine karşı eğelim diye verdi...
Zira,olaylar çoğunlukla tedbirlerin dışında gelişir.Nasibin,rızkın kaderin bir kurgusu varken yaptığın her bina başına yıkılacaktır.
İsteklerimiz çoğaldığında,onlara ulşamadığımızda kalbimiz kararıyor,nefsimiz azgınlaşıyor da sonuç değişiyor mu?
Hayır! Öyleyse plan yapmanın ne gereği var ?
Şimdi " Abicim bu yazı çelişkilerle dolu" diyeceksiniz,hayır değil.Dar kapılardan girdiğimiz hakikat yuvalarından çıkarken bir elimizde kılıç olmalı ve bir şövalye gibi dimdik durmalısınız..
Eğri bir adama kılıç,düzgün adama da eğri kılıç yakışmaz.Lütfen bu ahenge dikkat edin!Her cümle bir piçi üzmeden ,her paragraf bir sektörü çökertmeden,her sayfa zalimlerin ordusundan kelle kopartmadan ve her kitabınız dünyayı yeniden yaratmadan kendinize " yazar " demeyin ve çevrenizden nemalanmak isteyen sineklere " üstat " dedirtmeyin..
Dersler bu kadar basit.Yaparım diyorsanız buyrun cümbüşe,inanın o zaman arkanızda olacağım..
" Hint'in Kınası "nı yakmadan,bir acıyı,bir günahı en çok kullandığımız ellerimizde taşımadan,ilmihal kitapları,risaleler,Cin Ali'ler okumadan ordunun başına geçmek istiyoruzve geçenleri de uyarmıyoruz.
Hz.Ali'nin hikmetlerini,ilimlerini çözmek gafleti yiyip bitiriyor inançlarımızı..
Bu milletin İştiklal marşı da " Korkma!" ile başlıyor.Korkma İnancın korkuyu yener.
Korkma!İnanç,masrafsız bir ordudur.İhtiyaç anında gelip savaşır ve giderler..
" Yalnızım " diyen,Allah'ı inkar eder.Sana şah damarından daha yakın biri her an varken " Yalnızım " dersen gökleri üzersin..
Sevişecek bir kadın bulamayınca yalnızlık edebiyatıyla mart kedisi gibi miyavlayan Batılıların tuzağına düşme!
Senin sevgilin var.Elbette söndürür şehvetinin ateşini de Korkma!
Birincisi;tasavvuf " Tasarruf " demek değildir.Tasavvuf beslemez, aç bırakır.İkincisi;tasavvuf yolunda kibir,ego,benlik,vücut yıkılır.Geriye hiç kalır!Allah da o " Hiç"in içindedir zaten..
Dolayısıyla ikide bir " Ben " dersen tasavvuf ehli olmak bu yana,sen tasavvuf düşmanı sayılırsın...
Yanlış kardeşim! Tanrı'yla gitar nasıl yan yana gelmezse " Yalnızlık " ve " Tanrı" da yan yana gelmez.
Allah,yalnızlığı yutan en büyük yalnızlıktır.Senin bu sözleri iyi niyetli söylediğine eminim.Söz dokuz boğum olmadan çıkarsa sahibini mahçup eder.Almamız gereken ders bu....
Ülkemizde içtiğimiz son çayı bize en uzak ülkenin tuvaletine boşaltıyoruz.Döngüsel zamandan,zamanın hazmından ve yolculuğun hazzından teknolojiyle kopmuş olduk.Çin'deki bilgiyi internet aracılığıyla on saniyede almak kimseyi alim yapmaz.
Bizi eğiten,bilgiye ulaşmak için çıkılan yolun çilesidir.Eğitim ve öğretim denen kurumun eğitim kısmı nerede?
Boşuna dememişler " Çilesiz bilgi kalıcı değildir " diye ...
Eskiden bir yerden bir yee giderken binlerce çiçek koklar,binlerce insan tanır,binlerce türkü dinler,yiyeceklerden tadar,kültürlerden ve coğrafi farklılıklardan faydalanarak yol alırdık..
Üstünde yürünen yollar üniversite olurdu.Yol bittiğinde okul biter ve dağarcığımız gelişirdi..
O,her şeyin sahibi olabilecek kapasitededir çünkü.Onlara ulaşmak için bütün yolları deniyor,tüm günahlara giriyor.
Modern insanı hayvanlaştıran bu duygulardan kurtulmanın tek yolu aldığı her soluğa şükretmekler olacaktır." Aldığım her solu hakkık değildir ama Rabbimin rahmetinden faydalandım " diyebildiğimiz an isteklerimiz söner,avcı kişiliğimiz törpülenir ve nefsimize bentler kurarız..
İdeolojiler ve inançlarımızın çoğu duygusallıklarımızın kurbanı oldu.İnsan yanlızca günahları için gözyaşı dökmüyorsa,dünyevi istekleri var demektir.
Siz duygusal bir peygamber tanıyor musunuz? Hayır,ama ümmetinin gidişatına üzülerek aağlayanlar olmuştur elbet.
Allah ile bir ticaret söz konusu olacağı zaman cenneti talep etmeli ve onun için gözyaşı dökmeliyiz.Müminin zirvesi cennettir.Cennetin peşine düşmüş bir müminin herhangi bir nesne için ağlaması doğru olmaz...